22 Temmuz 2007 Pazar

Birazdan Yıldırımlar Düşecek Şehrin Sokaklarına


Afrika'nin bir bölümünde yasayan kaplanlar arasinda büyük bir dayanışma örnegi sergilenir. Güçlü yağmurlar beraberinde korkunç yıldırımlar taşırlar buralara. Adeta gökyüzünü yırtan yıldırımlar, yeryüzüne büyük bir gürültüyle inerler. Tarihin içinde tanrıların kavgası ya da öfkesiyle anılır yıldırımlar. Sahici bir öfkenin yansımasına benzer gerçekten de.

İlginç olan bu şiddetli yağmurlar yağarken kaplanlarin birlikte gerçeklestirdikleri bir olaydır. Yoğun yağmurlar sırasında kaplanlar açık alanlara çıkarlar. Kısmen yıldırımlara karşı korunaklıdır açık alanlar. Büyük orman yangınlarına da neden olabilir bu yıldırım düşmeleri. Açık alana toplanan kaplanlar yere uzanırlar. Gruplar halinde yere uzanan kaplanlar kafalarını birbirlerinin kafalarına yaslarlar.
Tek bir sey yüzünden!
Eger birinin üzerine yıldırım düşerse, diğerleri de onunla birlikte ölür. Yanyana, göğüs göğüse, kafa kafaya duran kaplanlar böylece ölüme birlikte gitme yemini ederler. Birisi öldüğü anda diğerleri de ölsün diye. Birbirlerine sahip çıkmak adına. Dost olduklarını ispatlamak için.

Ölümü birlikte karşılayarak birlikte olmanın en onurlu yüzünü taşırlar. Kimse ihanet etmeden ve bir an olsun oradan kalkmayı düşünmeden öylece beklerler muhtemel bir ölümü.

Dostlugun ölümcül fedakarlığını paylaşırlar.

Kimi zaman kentin içinde de böyle gruplarin içinde oldugunuzu düsünürsünüz. Omuz omuza bir yaşam paylaşımında bulundugunuzu. Statüler önemli olmaksızın yan yana uzanmış insanlar olabileceğinizi düşünürken çıldırtıcı bir şüphenin esiri olursunuz. "Acaba kalkarlar mı birden?" Yıldırım düştüğü anda kalkabileceklerinin korkusu sarar bütün benliğinizi.

Güvenemezsiniz.

Herkes birbirinin yüzüne şüpheyle bakar.

Kent, yıldırım düştüğünde yalnız kalanların acı hikayeleriyle doludur. Her bir sokağında, tek başına ölenlerin hazin izleri vardir kentin. Emeğini, geleceğini, gülümsemelerini paylasan insanlarin, müthiş bir gürültüyle üzerlerine düsen yıldırımların altında, hiç ummadıkları bir anda tek başına kalmanin çaresizliği okunur yüzlerinden. Asıl soru sona kalanın kim olacağı sorunudur.

Kimin hangi mazeretle kalkacağı...

Ya da kimin yakın durduğu halde, diğerlerine temas etmediği...

Bu yüzden kentin düşüş hikayelerinde trajik bir yalnızlık vardir. Korkunun ve çikarlarin , her şeye rağmen yaşamı kutsamanın verdigi bir ihanet duygusu.

Her şeye rağmen, onursuz da olsa, yasamı kutsamanin tiksindiren yüzleri.

Şimdi böyle bir tedirginlik duygusu taşıyorum kendi içimde. Kimseden emin olamıyorum sırf bu yüzden. Dahası gök gürültüleri duyulduğunda orada olabileceğimden bile kuşkuluyum.

Bu lanet olası kuşkular tek tek tüketiyor hepimizi.

Yağmur yağıyor...

Gök gürlüyor...

Birazdan yıldırımlar düşecek kentin sokaklarina...


Tarık Tufan

Hiç yorum yok: